Aynen böyle bir iddiam var hayatta, arkadaşlar.
Hani derler ya, kadın kısmının beyni erkek kısmından farklı çalışır, dolayısıyla da mesela kadınlar harita okuyamazlar, alet kullanımında daha az becerilidirler, uzaysal tasarımda erkekler çok daha iyidirler, kadınların duygusal zekaları gelişkindir, vs. vs.
Lafı uzatmaya ve kavga çıkarmaya gerek yok, bunlar genelleme ve hep olduğu gibi istisnaları var.
Keh keh! Böylece kendimi istisna ilan edivermiş oldum.
Fekat efenim, aşağıda anlatacağım hikayeyi okuyunca ne diyeceksiniz, bu ilanatım için ne buyuracaksınız, merak ediyorum.
Zaman: 11 Nisan Cumartesi
Mekan: Sicilya adasındaki biblo şehir Taormina
Kişiler: Ekmekcikız, Fü. hanım, tur grubundan genç bir adam, karısı ve babası.
Olay şöyle gelişir:
Bi dakka, olayın gelişimini aktarmadan önce bir görüntü alalım. Burası o mekan, işte. Yanisi, güzelim Taormina.
O basamak basamak inen yolun her bir kenarından bir koku; mor salkım, inci çiçeği, portakal çiçeği mis gibi burun deliklerimizin kanatlarında geziniyor.
Yolun sonu denizde bitecek, ama daha çook var aşağıya.
Dünkü yağmurdan sonra, güneş bulutların arasından göz kırpmaya başlayınca hava ılındı bile. Biraz önce denize terası olan meydancıkta, iki adam gitar çalıyor ve şarkı söylüyorlardı.
Henüz, sokak arasındaki minicik bahçeli lokantayı bulup, yemeğimizi söylememişiz.
Bakına bakına geziniyoruz; başıboş, keyfi yerinde.
İşte, bulduk. Yemeği burada yiyelim. Hımm, ben deniz ürününe takık haldeyim, bakalım neler varmış. İşte, ahtapot salatası. Hımm, harika! Fü. hanım, balık dışındaki deniz ürünlerinin pek o kadar da meftunu değil. Kocaman bir karışık salatayı, üstündeki incecik parmesan dilimleri eşliğinde daha çekici buluyor. Peki, olabilir.
Paskalya öncesi bir ritüelin parçası olsa gerek bunlar. Taze çiçekler, otlarla süslü adaklar olmalı, meydana yakın havuzun etrafındakiler. Hemen benim durup fotoğrafı çektiğim yerin arkasında da küçük bir kilise var.
İşte, böyle âsude bir öğlen öncesi ve sonrası yaşadıktan sonra, Etna'ya gitmek üzere, tur otobüslerimizin bulunduğu otoparka gitmek amacıyla, ring seferi yapan yerel otobüslerin geçtiği meydana ulaşıyoruz.
Aman, pek kalabalık!
Bütün turistlerin otobüsü aynı anda gidip gelmeye kalkmış olmalı. İlk otobüse sığışamadık.
"Ne olacak, canım! Gelirken yol üç dakika bile sürmemişti."
"Üstelik şimdi yol yokuş aşağı olacak, sallasak kendimizi on dakika bile sürmez, aşağıdayız."
"Hem zaten, rehberimiz de söylemişti ya, bir seferinde eksik yolcu varmış da, o yolu iki kere kestirmeden gidip koşa koşa inip çıkmışmış."
"Hadi peki yürüyelim."
"Aa, siz de yürüyeceksiniz, güzel, birlikte gideriz işte."
Ayrılmadan önce, bir kare fotoğraf daha alalım, lütfen.
Evet. Böyleyken böyle oldu. Biz iki gezmesever ve elinde harita yol sürerek şehir dolaşan kadın, hoop yola koyuluverdik.
Ne var ki, bu defa elimizde yol haritası yoktu. Olsun canım, yol arkadaşı vardı ya. Baksana, genç adam, "evet, evet otobüs buradan gitmişti" diyerek önden önden yürümeye başladı bile. Karısı ve babası da yanında; kalabalığız.
Güzel. Laflaya laflaya, önderini izle oyunu oynayan çocuklar gibi şen, yürüyoruz.
"Buradan sola sapmayacak mıyız?" diye sesleniyorum, öndeki genç adama. Karısına işaret ediyor, "otobüs buradan gitmişti."
İyi ya, devam edelim, o zaman.
Eee? Biraz fazla olmadı mı? Onbeş dakka oldu nerdeyse, neden henüz ulaşmadık durağa? Hem bu yol neden böyle karayolu görünümünü aldı?
Aa! İyice karayolu bu işte! Tek tük villalar, ortalıkta kimde yok, deniz uzaktan gözüküyor, otobüs filan da geçmiyor burdan.
"Bi dakka yav, siz bu yolun bizim gitmemiz gereken yol olduğundan emin misiniz?"
"Hanfendi, eşinize siz seslenseniz bir de, beni duymuyor galiba, haldur huldur yürüyor."
"Dur yahu, rehberin telefonu var bende, arayayım."
"Ziya bey, biz yürüyoruz ama durağa bir türlü ulaşamadık. Hayır beş dakka olur mu, onbeş dakika oldu, nasıl ulaşmamız gerekirdi? Kaybolduk, o zaman! Hayır soracak kimse yok, karayolu burası. Geniş virajlarla aşağı doğru iniyoruz, tek tük araba geçiyor. Peki, birini durdurup soralım da nerede olduğumuzu anlayıp sizi arayalım."
Neyse, uzun lafın kısası; ikinci denememizde bir motorcu durdu, durağın 1 km. ötede olduğunu söyledi. Genç adam, "tamam yürüyelim işte" diyince benim tepem attı, "1 km onbeş dakikada ancak yürünür, iki otobüs ahali zaten yirmi dakikadır bizi bekliyor, bir onbeş dakika daha mı bekleyecekler" diye diklendim.
Rehberimizle telefon trafiği devam etti. En sonunda aşağı inen bir adamın küçük arabasına beş kişi doluşup, deniz kenarındaki ana karayoluna ulaştık.
Tesadüfen, hem İtalyanca hem İngilizce bilen bir İtalyan bulduk. Bizim rehberi ve tur otobüsünün şöförününü kendisiyle konuşturdum. (Bakalım bu ay telefon faturam kaç yazacak?)
Sonunda, bizim turun otobüslerinin bizi almaya geldiklerini öğrenip, kısmen rahatladık. Kısmen çünkü, yarım saatten fazla süredir haybeye bekleyen iki otobüs dolusu ahali de, o otobüslerde olacaktı.
Ohh! Korktuğumuzun aksine, bizi gülerek karşıladılar.
Böyle aksaklık olur, siz de ulaşmaya çalışırken sıkılmışsınızdır, dediler. Hem, sayenizde körfezi dolaştık, burası programda yoktu dediler.
Kuzum, siz o kadar yolu yürüdünüz mü, sahiden diye takdir ettiler.
Ben demiştim, kadın avukat bir yolunu bulur gelir, bile dediler.
Sonunda, "hadi, ceza olarak şimdi bize şarkı okuyun" buyurdular. "Valla emin olun, o size ceza olur, sesimi duyunca" dedim de caydılar...
Böylece, turistik serüvenimin ilk kaybolunma ve bulunma eylemini gerçekleştirmiş oldum.
Eh bu da bana bir ders olsun. Bi daha sefere yola çıkılırken şeytanın dürtmesi sonucu yaptığımız gibi, bir kez bile geçmediği yola kafasının dikine dalan, aklı havada genç adamın peşine takılınıp, gidilmeyecek.
Yok yahu, buradan gidilmemeli hisleri "tınnn" dediğinde, o ses hemen dinlenecek.
Ne demiştim, en başta?
Harita okumayı bilirim.
Evet, bilirim, yolumu da bulurum.
İyi de, elinde harita olacak bunun için.
.
ekmekcikizcim, io da istiyo gidip oraları görmek çok. çok. o yolun tasvirini okurken kokusu burnuma geldi.
YanıtlaSilçok yaşa, çok gez, iste beele anlat.
Hiii!
YanıtlaSilÇobanım!
Gecenin sürprizi! :)))
Nerden çıktın sen? İyi ki geldin sen. Bekleriz hep gel, olur mu?
:)))
hahaaaa:) bu erkeklere verilen , size harita gerekmekz beyniniz özel gazı yüzünden bir de sormaya ve farklı fikirlere de itibar etmezler ya, işte onun'çün ne kaybolmalar yaşanır bilmem mi:))) ama nedense bizim de sezgisel bir yanımız var gibi gelir bana. ben mesela harita okuyamam, kullanma kılavuzlarındaki şekillere bile bakamam, ama yolumu da hiiiiç kaybetmem:)))
YanıtlaSilYaw Elektra büyük konuşma!
YanıtlaSilSonra benim gibi ortalarda kalıp, yaban ellerde iki otobüs dolusu ahaliyi bekletirsin, maazallah (ve de diyeyim ki inşallah*)!
:=)
*"inşallah"ın sebebini açıklamama gerek yok, sanırım.
:))
Ekmekçikızcım,
YanıtlaSilBen harita okumayı bilmiyorum, ya da denemedim, onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir tek şey var: Erkekler asla ve kat'a yol sormazlar. O yüzden birinin peşine takıldığında emin olsan bile çaktırmadan birilerine onaylatmak gerekir diye düşünüyorum. Valla :)
marruu
Misocum,
YanıtlaSilEvettt! Sormazlar! :O)
Ben de bunuartık, bunca sene sonra bilmeliydim, di mi?
Ama...
Gaflet işte.
Demek ki, öğrenecek ve untmayacak çok şeyim var daha bu dünyada.
:))