başsağlığı ziyaretindeydik.
arkadaşımızın başka ziyaretçisi de vardı. adlarımızı söyledik, tanıştık.
ilk anlar dünkü cenaze töreninin nasıl geçtiği, camide görülen bir erkeğin orada olması ihtimali pek bulunmayan birine benzetildiği gibisinden sözler konuşuluyordu.
çok yakını ölmüş bir arkadaşın ruhundaki ağırlığın hafifletilmeye çalışıldığı, bunu pek de beceremeyince, susup oturulsa oluşacak ağırlığı hiç bir ruh kaldırmayacak diye gereksiz konuşmalarla zaman öldürülen yaşam anlarından...
evsahibesi -ölmüşünün ruhuna değsin- irmik helvası getirmeye mutfağa gitti.
o içerdeyken kapı çaldı, işyerinden arkadaşı geldi. yeni gelen henüz ayaktaydı ki kapı yine çalındı. diyafon çalışmadı, kapı önce açılamadı, her nasılsa sonra açıldı.
ilk gelen arkadaş mutfağa gitti. birazdan evsahibesiyle birlikte çay tepsisiyle içeri geldilerinde, başsağlığı dilemek için orada bulunanlar kısa bir birbirini tanıma, tanışma faslından sonra serbest çağrışımlı bir sohbete koyulmuşlardı.
aslına bakarsanız, belediye otobüsünde üç durak sürecek bir yolda birbirlerini gönüllü psikolog atayıp, hayat hikayelerini anlatmaya koyulan insanların ülkesinde bu durum son derece sıradan.
bütün bu olanı neden anlattım derseniz, ilk tanıştığımız genç kadının bir sözüydü, beni etkileyen.
kocasından yakın zamanda boşanmış, çocukları yokmuş, yeniden evlenmeyi düşünmüyormuş. "evlilik insan yapısına ters bir kurum" diyor.
"ben evlilik içinde artık kendim olmadığımı, kocamın yörüngesinde hareket ettiğimi farkettim. oysa insan evlilikte bile kendinde kalmalı".
çok hoşuma gitti bu söz, "kendinde kalmak"! kendinden vazgeçmemek, kendisi olmayı sürdürmek...
insan kendisi olmayı sürdürürken, kendinde kalan bir hayat arkadaşıyla birlikteyse bir de, ne mutlu onlara, ne mutlu!
.
Evet ne mutlu, ama çok çok zor böyle bir şey, özellikle bu memlekette. Öte yandan kendinde kalmanın bedeli de bazen yoğun bir yalnızlık oluyor sanki..
YanıtlaSilben miydim o kadın acaba :) kesinlikle katılıyorum..ama evliliğin "kendinde kalabilsen bile" son derece yıpratıcı ve mantık dışı bir kurum olduğunu düşünüyorum.. kurum olması yetmez mi zaten yahu.. neyse büyük büyük konuştum yine, hayırlı işler :)
YanıtlaSilbu arada, belki bi ara kaçıp istanbula gelicem oralardasınız di mi :)
Işıncığım,
YanıtlaSilHaklısın, ayrılmanın bir ucunda yanlızlık var. Ancak, iki kişilk dnyada yalnız kalmak ve bunu sürdürmek mecburiyeti nedeniyle yaşanan mutsuzluk da var.
Orta yolu bulmk kolay değil.
Elifciğim,
YanıtlaSilİstanbul'a yapışmış vaziyetteyiz, malum bebelerin sınavları var. Sen kaç gel, buradayız biz!:-)
Valla ne desem ki?
En iyisi "büyük lokma ye, büyük konuşma" sözünü dinlemek. :))
Ne güzel söylemiş. Maalesef kendimizde kalabilsek bile kendinde kalabilen ya da bizim kendimizde kalabilmemizi sağlayacak bir erkek bulacak kadar şanslı değiliz. En azından ben o kadar şanslı değilim.
YanıtlaSil"kendinde kalabilmek" evlilikle sınırlı bir zorluk değil esasında. ama evlilik kurumu, bunu handiyse imkansızlaştıran bir olgu. üstüne bir de bu coğrafyanın kültürel dünyasının kalıp ve kısıtlarını eklerseniz durum iyiden vahimleşiyor.
YanıtlaSilevlilik kurumunun (ille resmi onaylı olması şart değil!) -insan uygarlığı yola devam edebilirse tabii- çok da uzak olmayan bir gelecekte ortadan kalkacağını düşünüyorum.
Dün de okudum ve galiba şanslıyım dedim. Bugün yine dedim. Kendimde kalabiliyorum sanırım kocam sağolsun:) Hatta biraz fazla bazen.
YanıtlaSilGamlı Komşum,
YanıtlaSilŞans öyle bir kuş ki, kimin omuzuna ne zaman konacak, hiç bilinmiyor.
Belki de...
:))
Hafif Abiciğim,
YanıtlaSilİnsanoğlu evrildikçe, bir sürü toplumsal anlaşma da değişti, evrildi.
Kimbilir, belki sanayii devrimi bitmiştir ve evlilik de onunla birlikte bitmektedir?
:)
Ebrucuğum,
YanıtlaSilİşte böyle!
Hep şüphe içindeyiz, herşey yolundaysa bile, acabalarımız var, değil mi?
Sevgiler sana.
:)
ben kocam olunca yorum yapsam :-))
YanıtlaSilOlur Muhtarım, bekleriz!
YanıtlaSil:))