Perşembe, Şubat 23, 2012

MAVİ

Krzysztof Kieslowski'nin Mavi, Beyaz, Kırmızı üçlemesinin ilk filmi Mavi'yi hatırlamak isteyenler, ne anlattığını öğrenmek isteyenler, güzelim müziği ve Juliette Binoche için...

 

Aşağıdaki metnin yazarı arkadaşım Bayan E.'dir.
Kendisi çok güzel film anlatır. Bu da onlardan biri...

"Mavi, evli ve çocuklu bir kadını anlatır. Kadın her şeye sahiptir, mutlu bir evliliği  sağlıklı bir çocuğu, zengin bir hayatı vardır. 
Film bir trafik kazasıyla başlar. Julie'nin kocası, kızıyla içinde bulunduğu araba kaza yapar ve bir ağaca çarpar. Hastanede bir tek kendisinin kurtulduğunu, kocasını ve kızını kazada kaybettiğini öğrenir. Hayatını üzerine kurduğu her şeyin ne kadar kolay yitirilebilir olduğunu görür. 
Kocasının Avrupa Topluluğu için bir konçerto yazmakta olduğunu öğrenir tesadüfen. Belki bu konçertoya devam etmek ve kocasının anısına onu tamamlamaktır yapması gereken ama her hangi bir şey için mücadele veremeyecek kadar yorgundur. Çünkü artık kendisini hayata bağlayan her bağın aynı zamanda kopma noktası olduğunu bilmektedir. Ne kadar çok şeye sahipseniz o kadar kaybetme riskine de sahipsinizdir. Yitirdikleri üzerine bir hayat kurmak için de yeni başlangıçlar yapmak için de çok geçtir. Bu yüzden, kendisine aşık olduğunu bildiği kocasının asistanıyla geçirdiği bir geceden sonra izini kaybettirir ve tek başına, sıradan bir eve yerleşir. Hayatını yalınlaştırmaya ve olabildiğince sadeleştirmeye çalışır. Oysa gerçekte yaptığı, sadece biraz daha yalnızlaşmaktan ibarettir. 
Bu evde tek başına günlerini geçirmeye başlar. Hayatla hiçbir güçlü bağ kurmadan, ona acı verebilecek tüm sevgilerden ve anılardan kendini kurtarmaya çalışır. Bir gün, tesadüfen, evdeki bir kutuya yuva yapmış fare ve yeni doğmuş yavrularını bulur. Artık farelerden gelen sesleri dinleyerek ve onlara karşı duyduğu korkuyla mücadele ederek geçirmektedir gecelerini. Korkusuyla acıma duygusunun giriştiği mücadelede galip çıkan korkusu olur ve komşusundan aldığı kediyi anne ve yavrularını yok etmesi için yavruların üzerlerine salar. Salar ama her şey sandığı kadar basit değildir. Çünkü hayatını hiçlik noktasında sürdürmeye kararlı olduğu anda bile fare ve yavrularıyla duygusal bir bağ kurmaya başladığını ve onları yok etme çabasının kendisine nedenli acı verdiğini fark eder. 
Bir gün kocasının asistanı onu, her gün gitmekte olduğu cafede bulur. Yanında kocasının anısına hazırlanan bir televizyon programı için montajlanan fotoğrafları getirmiştir. Bazı fotoğraflarda kocasının yanında başka bir kadın olduğu dikkatini çeker. Kocasının asistanıyla konuştuğunda bunun üç önce başlayan bir ilişki olduğunu öğrenir. Kocasının hayatına girmiş ve onunla üç uzun yılı paylaşmış bu kadınla tanışmak istediğinde genç kadının bebek beklediğini, dahası bebeğin kocasından olduğunu öğrenir. 
Kaza sırasında kaybettiği, kocasının kendisine hediyesi haçın aynısını, genç kadının boynunda gördüğündeyse kocasının genç kadını, bir zamanlar kendisini sevdiği kadar sevdiğini anlar. Daha önce kocasıyla yaşadıkları evi, kocasının genç kadından doğmak üzere olan bebeğine bırakır. Bu evde yaşaması ve kocasının adını taşıması gereken de o bebektir zaten. 
Ancak, kocasının yarım kalan konçertosu peşini bırakmaz. Gittiği her yerde bir şekilde karşısına çıkar, beyninden müziği ve notaları bir türlü çıkarıp atamaz. Kocasının asistanıyla birlikte konçertoyu tamamlamaya girişir. O’nun konçertoyu yazarken neler düşündüğünü, neler hissettiğini, ne yapmaya çalıştığını anlamaya uğraşarak, kendi duygu ve düşünceleriyle acısını da katarak konçertoyu tamamlar. Bitirdiğinde acısına karşı verdiği mücadelesi de öfkesi de dinmiştir. Hayat tüm karışıklığı ve sıradanlığı ile karşısında durmaktadır.
Konçertoyu çözümlerken ve yeniden yaratırken hayat denilen bu karmaşık ama bir o kadar da basit gerçeği de çözümlemiş, dahası tüm güçsüzlüğü içinde kendi gücünü yeniden keşfetmiştir: Yaratabilme ve yeniden sevebilme gücünü...
Ayrı dünyalardan gelen bizleri bir araya getiren ve bizleri bir arada tutan, piyanoyu ve flütü biraraya getiren ve onları senfoniye dönüştüren de bu güç değil midir? 
Kendisine sunulan sevgiye bu sefer arkasını dönüp gitmeyecek ve onunla yoluna devam edecektir. Şimdi bitirme ve yeniden başlama zamanıdır. Kocasıyla, acısıyla ve anılarıyla bu yeni başlangıçta vedalaşır."


12 yorum:

  1. seyretmek lazım merak ettim şimdi.sağol

    YanıtlaSil
  2. bu posta yorum yazmamak olmazdı çavdar teyzem :)

    YanıtlaSil
  3. yeniden seyredesim geldi filmi...

    bayan e.yi ve yazılarını özlediğimi de bir kez daha tekrarlayayım bu arada :)

    YanıtlaSil
  4. ne güzel filmdi... ilk izleyişimde "kırmızı"yı çok beğenmiştim ekmekçikız'cım. seriyi sonuncu izlememde "mavi" üste çıktı. filmin sonunda, neşideler neşidesi'nden bir bölüm vardır ya hani, kadının huzur bulduğu, aşka teslim olduğu, orası filmin verdiği şahane duygunun zirvesiydi benim için. mavi, hüznün rengi olarak başlar, pek çok duyguya dönüşüp, sonunda huzur ve özgürlüğün rengine dönüşür. hatta sırf bu son yüzünden "mavi" sanki bana serinin sonuncu filmi gibi gelir hep...

    YanıtlaSil
  5. bu kadar güzel bir film anlatımı okumamıştım. izlemiş kadar oldum. ama patron şehir dışına çıkar çıkmaz izleyeceğim. tşk tavsiye için.

    YanıtlaSil
  6. buna ilave olarak.. seyredilmediyse tabii.. breaking and entering...

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Derya,
    Nerdeyse 20 senelik film. Artık klasik oldu ve evet, seyretmeli. :)

    YanıtlaSil
  8. Şulem,
    Buyrunuz, biz (komşum ve ben!) burdayız! :))
    Yazmalı haklısın, ama, buralara pek uğramaz oldu. :)

    YanıtlaSil
  9. Agleacığım,
    Ben üçlüyü seyredenlerin "Beyaz"a haksızlık yaptığını, onu biraz hafifsediklerini düşünürüm hep. Oysa, ne kadar ince bir hüzün vardır Beyaz'da.
    Yine de "Mavi" benim için hep önde oldu, belki müziğinden, belki Binoche'den dolayı... Bilemiyorum.

    YanıtlaSil
  10. Nilhancığım,
    Haklısın, arkadaşım çok güzel film ve hikaye anlatır.
    :)

    YanıtlaSil
  11. Jasminacığım,
    İzlenmez mi hiç?
    Burada: http://ekmekcikiz.blogspot.com/2007/02/breaking-and-entering-hirsiz.html
    Çok güzeldi. :)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!