Bundan önceki gidişim Kasım'da sonbaharın en güzel günlerinden birindeydi. Tık!
Bu defa, baharın en güzel günlerinden birine denk geldim. İstanbul'u sis kaplamış, vapur seferleri yapılamıyor, ancak orman günlük güneşlik! Hava ılık, yürürken terlenmiyor, durunca üşünmüyor...
Ve, orman öylesine canlı ve cıvıl cıvıldı ki!
Kuşlar şarkılar söylüyor, ama ne şarkılar ne şakımalar ne cıvıltılar...
Arılar, sinekler, kelebekler, kurbağalar, kertenkeleler... Tüm canlılar hareket halinde.
Sadece hareketli canlılar değil, yerdeki kuru yapraklardan, toprağa, filizlenen ağaçlara, otlara kadar herşey konuşuyor sanki.
Biraz yürüdükten sonra bir ağaca sırtımı dayayıp oturdum ve yerden gelen sesleri dinledim; hışır hışır hışır... Elimde bir kamera olsa belgesellerde gösterilen bitki büyümesi sahnesini an be an kaydedeceğim, adeta.
Başımı kaldırdım, ağaç dalları yaprakları arasından gökyüzüne baktım, güneş ışınlarının huzmeler halinde aşağı süzülmesini izledim.
Ağaç gövdelerindeki yosunları bulup, hangi yön kuzey anlamaya çalıştım.
Dalların uçlarında filizlenmiş yeşilin daha kaç tonu olabileceğini düşündüm.
Köklerin ne kadar derine inip uzanabileceğini hayal etmeye çalıştım.
Onca yeşilin arasında en kurak sayılacak kumluk bir kıyıcıkta, şu sarı çiçekciklerin nasıl da canlandığını, hayata tutunduğunu görüp hayran oldum.
Ormanda yaşamak bizim harcımız değil, kabul ediyorum. Yine de gidin ve bir kaç saat orada kalın arkadaşlar; ruhunuz huzura ersin, üzerinizdeki yükleri toprağa teslim edin, bedeniniz canlansın enerji dolsun.
imrendim valla. bir fırsat yaratsam da gitsem...
YanıtlaSilÇok güzel olur Şulem, tam zamanı.
YanıtlaSil:))
"Hişt" öyküsü vardır ya hani, o geldi aklıma okurken. Köye gitmek istedi canım bir de.
YanıtlaSilElektram,
YanıtlaSil"Hişt"i çok severim ben.
Köy'e gidecektik ya bir ara...
Kısmet!
:)