Salı, Mart 30, 2021

bindokuzyüzseksensekiz yazında...

 ... olağanüstü güzel konserler dinlemiştik, gösteri sanatı damarlarımızda akmıştı.

o zaman istanbul festivali "müzik" başlığı altında tüm gösterileri toplardı, klasik, caz, opera, tiyatro, bale.. ( burada o senenin programı var, aşağıda yazdığım liste gerçek ötesi değil, gerçek program daha da ötesi)

20 haziran'da ilk konser  açıkhava tiyatrosunda, festival benim için, olağanüstü gitarcı paco de lucia ile başlamış  (aslında 19 haziran'da olacakmış konser, ertelenmiş)

21 haziran'da aya irini'de gürcü oda orkestrası konseri, sscb oda korosu (bu da ne değil mi? henüz sovyetler dağılmamış, birlik sürüyor)

23 haziran'da açıkhava'da kuzeyden gelen çarpıcı ses, saksafon ustası jan garbarek

26 haziran açıkhava tiyatrosu, bu defa sydney dans tiyatrosu gösterisi 

1 temmuz yine aya irini ve unutulmaz bir konser viyana oda orkestrası

3 temmuz bu defa aya irini'de viyana oda orkestrası solistleri 

5 temmuz akm büyük salon, bugün bile gözümün önünde  astor piazzola bandaneonunu çalarken, yaşasın tango

7 temmuz tekrar açıkhava'dayız, al di meola'yı dinliyoruz, unutulmaz bir konser

9 temmuz akm, larry coryell, philip catherine, serranito gitar üçlüsü, (konser notum, ağzım kulaklarımda dinledim)

13 temmuz açıkhava'da muhteşem joan baez konseri (defterimdeki not: muhteşem, demek neyi ifade eder ki? yaşanmalıydı!)

15 temmuz aya irini'de venedik virtüözleri çalıyor

17 temmuz açıkhava'dayız yeniden ve bu defa ünlü cazcı dizzy gillespie'yi dinliyoruz

20 temmuz son konser, açıkhava tıklım tıklım ve miles davis sahnede, unutamadığım miles'ın soloları ve bir davul solo

aradan 33 sene geçti.
bir joan baez belgeseli izledim. bazı hayatların adanmışlık demek olduğunu, bazı insanların yaşlanmadığını, ruhlarının her daim genç olduklarını bir kez daha anladım.

burada sanatçının hayat hikayesi var, hatırlamak için. 

bu kadar konser sözü etmişken, şuraya da bir joan baez konseri eklemeden olmaz, değil mi?


22 yorum:

  1. Ne güzel bir yaz geçirmişsiniz. Joan Baez i eşim çok severek dinlerdi,ben ondan duymuştum ilk bir zamanlar. Hatta cd sini hâlâ dinleriz arada:)

    YanıtlaSil
  2. programı okumak bile yordu beni. Ne yapmışsın kuzum sen :) açıkhavadaki joan baez konserine 1 ay önceden gitmişliğim vardır benim de, anlatmışımdır kesin :P özel bir kadındır, özel bir müzisyen... iyi ki aynı çağda yaşamışız dediklerimden...

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel zamanlarmış ve ne güzel konserler, içim gitti. İyi ki gitmişsin Sevincim, bu hallere geleceğimiz aklımızın ucundan geçer miydi? Ben de Fazıl Say'ın organize ettiği Piyano Festivallerini çok özlüyorum, Türel zamanında düzeni kaçtı, Say gitti Gürer Aykal geldi, kendisini çok severim ama festivalin özü değişti. Hele o uluslararası Tuyatro Festivali, bir İtalyan Tiyatro grubu Kalekapısında havada uçurmuştu insanları, inanılmaz bir şeydi. Ahh geri gelir mi o günler :(
    Joan Baez'i sahnede izlemek müthiş olmalı, kardeşim gitmişti konserine hala anlatırken gözleri ışıldar. İyi ki gitmişsin, sefan olsun...

    YanıtlaSil
  4. Bir masal gibi ve bir masal kadar uzak bugüne :( İyi ki sen yaşamışsın bak o masalı <3

    YanıtlaSil
  5. Mehtapcığım,
    O zamanlar (80 sonrasının yeni yeni özgürleşmeye başlayan ortamında) yaz başında yayınlanan İstanbul Festivali'nin programına göre tatil programı yapardık. Aman bir şey kaçırmayalım, mümkün olduğunca fazla konser izleyelim diyerek.
    Güzel zamanlarmış! :)

    YanıtlaSil
  6. Şulem,
    Onların (40- 50 arası doğumluların) tavırları, özgürlük peşinde koşmaları, dünyayı değiştirmeyi tutkuyla arzu etmeleri sadece o kuşağa özgü gibi geliyor bana.
    Onların çağında yaşamış olmaktan, onları izlemekten dolayı şanslıyız, evet.

    YanıtlaSil
  7. Leylakcığım,
    Evet, sanat aşkı duyanlar için çok güzel yıllarmış.
    Tabii ki yine güzel günlerimiz olacak, yine konsere tiyatroya sinemaya gideceğiz. :)
    Antalya'nın sanat faaliyetleri de çok cazipti doğrusu, şehir kocaman olmadığı için erişimi de kolay hem. Yine olacak. :)
    Kardeşin herhalde 2004 ya da 2010 tarihindeki konserlerine denk gelmiştir. Onları yakalayamamıştım. :)

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Mimoza,
    Gerçekten bugünden bakınca uzaklardaki bir masal kenti dünyası gibi...
    Çok şükür, iyi ki yaşamışım o günleri. :)

    YanıtlaSil
  9. program da programmış ama... o yaz 17 yaşındaydım ve hepsini kaçırmışım. ne maddi imkanım vardı izlemeye ne de aileden iznim. içim burkuldu şimdi. çünkü açıkhava burnumun dibiydi. ahhh ah.

    artık önümüzdeki konserlere bakacağız.

    (sscb oda orkestrasına çok güldüm)

    YanıtlaSil
  10. Sevgili komşum,

    İstanbul Müzik Festivali programını heyecanla inceler, gidilecek etkinlikleri işaretler sonra Taksim'e AKM'nin yan tarafındaki gişe kısmına gider upuzun sokağa taşan kuyruklarda bekler ve sonuçta istediğimiz konserlere bilet bulduysak keyifle konser günlerini beklerdik. Bazen de aynı güne iki konser çakışır ikisine de yetişmeye çalışırdık. Açıkhava tiyatrosunda Paco de Lucia, Joan Baez, hele Aya İrini'de kuşların eşlik ettiği Leyla Gencer konserlerini unutamıyorum...Ne güzel günlermiş...Beni o günlere götürdün teşekkürler...

    YanıtlaSil
  11. Sevgili Joe,

    Şimdiki, yani pandemi öncesi bilet fiyatlarıyla karşılaştırıyorum, evet o zaman da böyle on tane filan konser dinlemek ucuz bir iş değildi. Gerçi çalışıyordum ve bir aylık paramı biletlere yatırsam bile sonuçtan çok mutlu oluyordum.
    Sanki son senelerde bilet fiyatları çok daha ulaşılmaz düzeye gelmişti, bir sezonda bu kadar konsere gitmek mümkün olamazdı, diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  12. Sevgili Komşum,
    Tam olarak öyle yapardık, hatta, önden liste işaretleyip gişeye verdiğimiz, biletleri sonradan aldığımız zamanlar da olmuştu. :)
    Aya İrini gerçekten büyülü bir mekan, akşam inerken içerde yuvası olan kuşların evlerine dönerken sahnedeki sanatçıya eşlik etmeleri unutulmaz.

    YanıtlaSil
  13. İnanılmazsın, benimde okurken ağzım açık kaldı:)) İyi ki gitmişsin

    YanıtlaSil
  14. Sevgili Okul Arkadaşım,


    Liste alkışlık ve fena halde kıskandırıcı, ilk normal hayat festivalinde bir benzerini hayata geçirmek bundan öte tek hedefim.:) Bir tetiklenme de yarattı yazınız elbette... Ve pek çok İstanbul anısı; iş için gidilip iki günün tamamını tiyatro, sergi, konser gibi etkinliklere ayırma zamanları. O Kaldırım Serçesi ve Gülriz Sururi neydi öyle!. Uzatacağım ama suç fotoğrafın; başta Air France olmak üzere o mıntıka. O binaların ardı o zamanlarda bizim mesleğin en etkin olduğu coğrafya; Üzerine ve karakterlerine bir kitap yazılsa yeridir. Hayatımın çocukluktan bu yana, önemli bir bölümünde yeri vardır. Gündüz iş, akşamları Taksim Sanat Evi! Ve gide gele kanka derecesi yakınlaştığımız Bulutsuzluk Özlemi yılları. Yazasım geldi sizi okuyunca, fotoğraf ve şu yorumum üzerine de korkum; yazıp son yazı gibi çekersem daha sonra! Ve unutmadan mıntıkaya dair başka bir başrol: henüz Amerikalıları teşrif etmemişkenki Kristal'in efsane hamburgeri...:) İstiklale hiç girmiyor, Elmadağ'a doğru uzamıyor ve neler yitti, diye hayıflanarak çekiliyorum:)

    YanıtlaSil
  15. Sevdacığım,
    Bugün olsa, bugün de yaparım! :))
    Ne var ki bu listeden öte dünyaya gidenler çok sayıda, şimdi olamazdı. Anılara yolculuk edince bulunuyorlar artık.

    YanıtlaSil
  16. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Öncelikle bütün bunlara sebep malumunuz, "bir joan Baez belgeseli izledim, üstüme üstüme geldiler" moodundayız. Hatırlanacağı varmış, demek ki! Sağolasın Küçük Joe. :)

    Festival listesine gelince, ne kadar normalleşirsek normalleşelim, benzer bir listeyi hele de öyle bir aylık süre içinde bir araya getirmek mümkün olur mu, emin değilim doğrusu. O seneler (1985-1990 arası) İstanbul Festivallerinin tüm listeleri muhteşemdi. Ben o sene bunca şimdi bakınca "tarihi" nitelikte gösteri izlemiş olmama rağmen, halen "Maurice Bejart balesine bilet bulamadım" filan diye söyleniyordum. :))

    Gelelim şimdi oteller bölgesi olan, eskinin sizin mesleğin mekanlarına. O köşenin biraz ötesinden sizin de mutlaka yanından geçtiğiniz Bakırköy dolmuş kuyruğunda beklerdim, her akşam iş dönüşü. Kristal'in hayatımızdaki, anılarımızdaki yeri anlata anlata bitirilmez zaten.
    Taksim Sanat Evi'ne ayrı bir satır açayım; tıpkı aynı okulda aynı senelerde okumuş olup tanışmamamız gibi bir durum yine. :) Büromuz, Taksim Sanat Evi'nin üç dört bina daha Cihangir'e doğru ilerisindeydi. Belki bir akşam siz işlerinizi bitirmiş oraya giderken, ben bürodan çıkmış dolmuşa doğru yürüyordum, kim bilir? :)

    Gerçekten İstiklal, Elmadağ, Nişantaşı ve daha neler neler geçti hayattan...

    Tam bu noktaya şu yazıyı ekleyerek, parmak ucunda uzaklaşayım:
    http://www.diken.com.tr/38-istanbul-film-festivalinin-sararmis-sayfalari-papirus-ve-taksim-sanat-evi/

    YanıtlaSil
  17. Yazınızı okuma kültür sanatta nasıl bu denli yozlaştığımızı tekrar aklıma düşürdü. Acı duyuyor insan.

    YanıtlaSil
  18. Sevgili Tülin,
    Yozlamaktan daha çok eksildi, fakirleşti galiba, ki o da üzücü. :(

    YanıtlaSil
  19. 1988 yazını düşünüyorum. Verdiğin linkteki Joen Baez çalıyor. Lisedeyim, İstanbul Yeniköy'den Ortaköy'e otobüsle gidip geliyorum, Bir wolkmenim olsun diye para biriktiriyorum. Mahalleye bir müzik dvd dükkanı açılmış en güncel parçalar oradan yükseliyor...Çok güzel yerlere gittim sayende. Ne konser ne festivale katıldım. Festival adını ilk kez tam da bu yıl staj yaparken Robert Kolej anaokulunda duydum.
    Zamanla kavgalıyım ben sanırım :(

    YanıtlaSil
  20. Sevgili Butterfly,
    Sonunda duymuşsun ama! :))
    Belki de senin zamanın başka bir boyutta ilerliyordur?
    Bir de sanırım, herkesin kendisi için önemli, gerekli olanla tanıştığı zaman farklı oluyor. :)

    YanıtlaSil
  21. Sevgili Ekmekçikız tam da bu evet; "herkesin kendisi için önemli, gerekli olanla tanıştığı zaman farklı oluyor" çünkü zaman da herkese ihtiyacı olanın en iyisini veriyor eminim. Sebepsiz hiç bir şey olmuyor bu evrende. Ne güzel bunu fark edebilmek...

    YanıtlaSil
  22. Teşekkürler Butterflycığım. :)
    Fark edeni bulmak da güzel.

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!