Geçen haftanın sonunda iş güç peşinde karşıya geçmişken, zaman denk düşünce eskiden sık gittiğim bir güzergahta yürümüştüm.
Dün o yürüyüşte çektiğim fotoğraflara bakarken aklıma geldi, buraya ekleyip aklıma geldikçe sonra bakmak iyi fikir, dedim.
Aksaray ile Laleli'nin kesişim noktasındayız, halk arasındaki söylenişiyle Valide Camii, resmi adıyla Pertevniyal Valide Sultan Camii'nin köşesindeyiz.
Valide Camii'nin önünden, kırk kırkbeş sene önceki zamanda, yıllarca haftada bir kaç gün geçtim. Önce üniversitede iken minibüsten Aksaray'da inmiş Beyazıt'a doğru çıkarken, sonrasında çalışırken Taksim'e büroya doğru giderken. Her seferinde Valide Camiine hayranlıkla bakardım ki o yıllarda bakımsız ve rengi kararmış haldeydi, ona rağmen çok güzeldi.
Soldaki sokaktan Horhor'a doğru gidilir, eskiden orada eskiciler antikacılar vardı.
Burada, camiye biraz daha cepheden bakıyoruz.
Cümle kapısı yıllar içinde yol seviyesinden epey aşağıda kalmış durumda.
Binayı geçip köşeyi dönünce Pertevniyal Lisesi'nden sonra giderek eğimi artan yol Atatürk Bulvarı adını alır ve Unkapanı'ndan Haliç üzerindeki Atatürk Köprüsü'ne doğru devam eder.
Yönümüzü Laleli'ye çeviriyoruz.
Şair Orhon Murat Arıburnu muzip dizelerinde diyor ki:
"LALELİ
Lalelim
Lalelide oturur
Laleli lale olur lalelimden.
Laleliden geçilir
Lalelimden geçilmez!"
Bu şiir aklıma hep Laleli'deki bir devrin ünlü yapısı Tayyare Apartmanları'nı getirir. Acaba şairin sevdiceği burada mı oturuyordu?
1922'de yapımı tamamlandığında Harikzedegan Apartmanları (Yangınzede Apartmanları) olarak anılan yapı Türk Hava Kurumu'na devredildikten sonra Tayyare Apartmanları olarak anılmaya başlandı.
1985'de renove edilerek otel haline getirilen yapıda halen pek çok turistik dükkan ve bir otel yer alıyor.
Biz öğrenciyken binanın pek bakımsız gözüktüğünü, içerisinde yaşanır mı bunun diye düşündüğümüzü hatırlıyorum.
Zaman içinde, bina da çevresindeki yapılar da tamamen değişmiş ve yenilenmiş. Haftada bir dönerli sandviç yemeğe gittiğimiz Pehlivan büfe veya ayda bir lahmacun yemek için gittiğimiz Hacı Bozanoğulları oralarda mıdır, en azından binası kalmış mıdır umuduyla bakındım, ne yazık hiç birisini göremedim.
Beyazıt Meydanına, İstanbul Üniversitesinin ana kapısına veya merkez binada okuyan İktisat, Hukuk, Siyasal öğrencileri için "okulun kapısına" doğru yürüyorum.
Sol tarafta meydana gelmeden kütüphaneyi geçtikten hemen sonra Turan Emeksiz anıtıyla selamlaşıyoruz.
Üniversitenin cümle kapısının fotoğrafı yazının başında verdiğim linkte olduğu için tekrar buraya eklemedim.
Üniversitemi, bahçesinde uzaktan gözüken Beyazıt Kulesini selamladıktan sonra Sahaflar Çarşısı'na doğru yürüdüm, Beyazıt Camii'ni selamladım ve Çınaraltı'ndan geçtim.
Ancak Çınaraltı da eskisi gibi değil, burada gözükmeyen sol tarafta kalan bir alana Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi demişler. Oysa çay bahçesi fotoğrafın ortasındaki o koca çınarların altındaydı ve cıvıl cıvıldı. Sınavlardan sonra orada oturup az çay içmemiştik. Şimdi böyle bomboş duruyor ya, içim burkuldu.
Yanlış hatırlamıyorsam meydandaki en büyük çınarlardan birisi yakın zamanda ya kar yığılmasından ya yıldırım düşmesinden telef oldu. Yine de Beyazıt Camii'ne bakan meydancıkta onun yaşında olmasa da bir kaç koca çınar halen varlığını sürdürüyor.
Sadece Çınaraltı değil, fakültede ders kitaplarımızı aldığımız, gidip gelip kitap karıştırdığımız Sahaflar Çarşısı da eski canlılığını yitirmiş gibi gözüktü gözüme. Belki de öğrenciler dersteydi, turist azdı vs vs.
Sahaflardan çıktıktan sonra ilk düşüncem Çarşıkapı'ya oradan Sultanahmet'e doğru yönelmekti. Çarşıkapı'ya girdim ancak, Kapılı Çarşı'nın Çarşıkapı kapısına...
Böylece, cıvıl cıvıl Kapalıçarşı'daki kalabalığın arasında bir süre o sokak senin bu arasta benim yürüdüm, Havuzlu Lokanta'ya selam verdim, Çinili Kahve'de yılın en pahalı kahvesini yudumladım ve sonunda Mahmutpaşa kapısına ulaşınca Kapalıçarşı gezmesinin sonuna geldi.
Aklım kaldı o ayrı, yakın zamanda yeniden gidebilsem keşke.
Mahmutpaşa ile Eminönü arasında önce eskiden alıştığım üzere Sirkeci yönüne daha yakın sokaklarda yürüdüm. Sonra yavaş yavaş sola kaydım ve Mısır Çarşısının arkasındaki sokaklardan kıvrılarak Yeni Camii'nin arkasına ulaştım.
Mısır Çarşı'nın benim bildiğim yer olma özelliği çoktan bitti gitti, şimdiki halde aşırı turistik ve birbirinin benzeri dükkanlarla dolu mekana girmek içimden gelmedi. Şöyle bir yandan selam verdim ve iskeleye doğru yoluma devam ettim.
Sonsöz:
Biraz inişli yokuşlu bir yürüyüş oldu, umarım okumaktan yorulmadınız ve zevk aldınız.
Yazın geldiğimizde o tıklım tıkış tramvaya binip gittiğimiz Bulgur Palas'tan sonra biz de buralarda dolaşmıştık Funda ve Qunegond ile. Çınaraltı ve Sahaflar Çarşısı beni de hayal kırıklığına uğratmıştı. Zira 2009'da lise arkadaşım öyle bir gezdirmişti ki oraları, çok değişmiş buldum. Yine de tarih kokuyor ve çok güzel...
YanıtlaSilya nasıl güzel bir yazı bu, nasıl güzel bir İstanbul turu...babamı düşünerek okudum yazını, onun İstanbul'un en sevdiği yerlerinde gezmişsin.
YanıtlaSil