Perşembe, Ocak 05, 2012
YATAK ÖRTÜSÜ
Bir film seyretmiştim; Dan in Real Life, Juliette Binoche ve Steve Carell oynuyordu.
Film hoştu; karısı öldükten sonra kendisini üç kızına adamış bir adamın, ailesiyle geçirdiği bir tatilde aşık olmasını, aşık olduğu kadının kardeşinin sevgilisi olduğunu öğrenmesi sonucu yaşananları anlatıyordu.
Film romantik-komedi, gülmek doğal. Sanırım en çok filmin sıradan bir sahnesinde güldüm, hem filme hem kendime... Kahramanımız Dan, kızlarını yatırdıktan sonra odasına gidiyor, yatağının üstündekileri kenara itiyor, örtüyü yarısına kadar açıyor ve yatıyordu.
Yatak, aynen birkaç sene önceki benim yatağım gibiydi, yarısına kadar açılmış örtüsüyle, sadece örtüsü açık kısmında sığıntı gibi yatılmasıyla... Fazladan bir de boş kısmında atılıverilmiş eşyalar, laptop, çeşitli kıvır zıvır duruyordu.
Bu sahneyi görünce, "benim gibi davranan başka insanlar da varmış" düşüncesiyle rahatlamış, biraz da bu nedenle gülmüştüm.
Şu yatak örtüsü hikayesini bir anlatayım mı?
Kocam evden gittikten sonra, iki kişilik yatak bana kalmıştı. İki kişilik yatakta tek başına. Koca yatakta sere serpe yatacağıma, tek başına yattığım iki kişilik yatağa, tek kişilik bir yatakmış gibi davranmaya başlamıştım. Yatak örtüsünün tamamını değil, sadece kendi yattığım kısmını açıyordum. Örtüyü eskiden kocamın yattığı tarafa devirip, yatağın kendi yattığım tarafına kıvrılıveriyordum.
Kaç sene sürdü bu, Allah bilir. Yok aslında ben de bilirim de saymam lazım, şimdi üşendim.
Aradan geçen zamanda yatak odasını, yatak örtüsünü değiştirdim. O odada değiştirmediğim tek şey bir alışkanlıktı; yatağın örtüsünü tek kişilik açmak.
Sonra bir bahar günü, gece yatısına kalan bir arkadaşım, sabah odaya geldiğinde örtünün ve benim durumlarımızı gördü ve "aa, çok şirin" dedi, "koca yatakta böyle mi uyuyorsun sen?".
Örtüyü koyacak yer yok da, atmayayım yere diye... kem küm cevap verdim.
Belki ilk kez neden örtünün tamamını açmadığımı düşündüm. Belki de düşünmek değil de farkına vardım.
Bir iki ay geçti, bir kaç kez sabah uyandığımda yatağın kenarında yatmadığımı, ortasına doğru kaymaya başladığımı farkettim. Gün geldi, sabah uyandığımda bir baktım gece uyurken o tek kişilik açık örtüyü itiştirip yere düşürmüşüm.
O yaz, artık kesinleşen ayrılığı resmileştirdik ve boşandık.
Yaz sonunda kızkardeşim yeni evine taşınırken bir deri puf arttı. Bu benim olabilir mi? Oldu.
Yatak örtüsüne pek yakışan pufu yatak odasına koydum ve akşamları yatak örtüsünü katlayıp, pufun üstüne koyuvermeye başladım.
Artık yatağın bir köşesinde değil, her tarafında yatıyordum. Geniş geniş, keyfini çıkararak, o yastığın kabarıklığını beğenmezsem, bu yastığa geçiyordum.
Ben bu değişikliği hep, yatak örtüsünü üstüne koyabileceğim pufun kerameti olarak gördüm.
Biliyorum aslında keramet örtüde ya da pufta değil, bende.
Yatağımın örtüsü hayatımın örtüsü haline gelmiş, ruhumun canlı yerlerinin üstünü örter gibi, tek kişilik dünyamı örtmüş.
Ruhum dünyaya açılmaya karar verince, örtü kendiliğinden kalkmıştı.
.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Okurken, ne yaşadığınızı taa yürekten hissettim. Benzerini yaşadığımdan değil; anlatışınızın sadeliğinden, içtenliğinden. Geçmiş olsun. Dilerim ki, yatak örtüsü gibi ayağınıza dolanmayan insanlar girsin hayatınıza hep.
YanıtlaSilKeramet "farkindalik"ta oyle degil mi?
YanıtlaSilcok yalin anlatmissin ekmekcikiz hanimcigim, ne guzel...
sevgili ekmekçim, hyat nasıl da törpülüyor bizi ve sonda bir yatak örtüsünden böyle güzel bir hikaye çıkıyor.
YanıtlaSilBir Kadın,
YanıtlaSilGüzel dilek için teşekkür ederim.:)
Ayağımıza dolananları da biz sokuyoruz hayatımıza, aslında. Öğrenmek zaman alıyor, sadece... :)
Sümüklüböcekciğim,
YanıtlaSilFarkında olmak, farkına varmak, o ışıklı ana kavuşmak, yaşadıklarımızı anlamlandırırken önemli oluyor. Ama, çoğu kez farkındalık yaşanandan sonra gelebiliyor. :)
Gugukcuğum,
YanıtlaSilHayat öğretiyor.
Direnirsen törpülüyor.
Törpülenmeden öğrenmeye... :))
Ekmekçikız'anımcığım,
YanıtlaSilBenim şeker gibi bir eşim var mesela ve Adams ailesinin hayat bulmuş hali gibi de bir ailesi. Bazen yataklar örtüsüz olmuyormuş, ben yaşadıklarımdan bunu öğrendim. O yatakta yatmak istiyorsanız, örtüsü yeri gelip ayağınıza da dolanıyormuş; başetmeyi bilmezseniz boynunuza da. Yataklar örtüsüz de olmuyormuş meğer. Hayatın tadı tuzuymuş. Yani yerim ben böyle tadı tuzu ama dünya insanların cehenneme çevirmek konusunda çok başarılı oldukları bir yermiş meğer. Zaman zaman "ateş beni çağırdığında" prim versem de, çoğunlukla ben de sizin gibi yatak örtüsünü toplayıp bir kenara koymaya çalışıyorum. Dediğiniz gibi... Öğreniyoruz. :)
Sevgili Kadın'cım,
YanıtlaSilİnsanlar genellikle de içlerindeki cehennem ateşini söndüremezlerse hayatı yakınlarına cehennem etmeyi tercih ediyorlar.
İstiyorlar ki kendi cehennemlerini başkaları da yaşasınlar.
En iyisi onların cehenneminden uzakta durmak.
Olabildiğince...
:)
Bence sen yatak takimini da degistir... Izleri silmek icin degil, sadece senin sectigin bir oda olsun diye...
YanıtlaSilMehtapcığım,
YanıtlaSilOnların hepsini zaman içinde değiştirmiştim; yavaş yavaş, içimden geldikçe.
Şimdi orası benim odam! :)
filmdeki bu sahneyi hatirliyorum. Sabah hic o tarafa gecmeden kalkmis olmasinin nasil bir kusuykusu olabilecegini dusunmustum seyrederken.
YanıtlaSilmuhteşem bir yazıydı..
YanıtlaSiliçim acısa da,bu başarınızı takdir ettim..sevgiler..
Sanem hoşgeldiniz! :)
YanıtlaSilYıllarca kuşuykuları uyudum, ama, yatağın kenarcığında kıvrıldığım için değil, geç geleni, bazen hiç gelmeyeni beklediğim, bundan bir türlü vazgeçmediğim için.
Şimdi derin uyuyorum. :))
Nilay hoşgeldiniz! :)
YanıtlaSilBu sonuç başarı mı bilmiyorum.
Ben hayatın getirdiği duyguları başarı ölçeğiyle tartamıyorum.
Onlar bizim payımıza düşenler...
:)
Oh be! Dunya varmıs!!!!! :o)))))
YanıtlaSilwww.elifsavas.com/blog
Elifcim,
YanıtlaSilAnarşist tavrına hayranım!
:)))