Pazartesi, Temmuz 06, 2020

TEMMUZ'UN İLK GÜNLERİNDE

Haziran biterken pandemi günlerinde bir ayı daha geride bıraktık. Yeni normalin yeni ayı sıcak günlerle başladı. 
Yaz sıcağı, en uzak durmaya çalıştığım ve bunu bir türlü başaramadığım mevsim dönemidir. O vakit önlem almak gerek, bu kapsamda en önemli iş olan klima bakımı geçen hafta yapıldı. Şimdi geceleri biraz daha rahat bir uyku umabilirim.

65 yaş üstü sokağa çıkabildiğinden beri, akşamüstleri annemi sokağa çıkarıp yürütmeye çalışıyorum. Yormayacak aynı zamanda yeteri kadar adım atılmış olacak  bir parkur oluşturduk zamanla. 
Annemin yavaş yürüyüşüne ayak uydurduğumda nedense daha çabuk yoruluyorum. Yürüyüş rotamızdaki iki bank boş ise seviniyoruz ve hemen oturup dinleniyoruz. 


Eve yakın parktaki yürüyüş molasından

Bana gelince, on gündür sabah erken  düzenli yürüyüşlere başladım, sonunda. 7:30 - 8:00 arası çıkıp sahile kadar inip, toplam bir saatten biraz fazla süre yürüyerek, bir yerde durmadan doğru eve dönüyorum. 
Sonra gelsin günlük işler güçler... Bu sayede sıcağa rağmen günü daha enerjik geçirebiliyorum.
Hafta sonu erken saatte sokaklar iyice tenhaydı. Kargalar, martılar, kediler ve ben! Gerçi sahile yaklaştıkça "ben" çoğul hale gelip "yürüyenler"e dönüşüyor, yine de tenha sokakları tercih edip sakin yürüyüşe devam ediyorum.


Alt sokağımızdan geçerken, herkes uyuyor sanki 

Geçen hafta Olga Tokarczuk'un "Sür Pulluğunu Ölülerin Üzerinde"sine başladım ve bitirdim.
Polisiye örüntülü bir roman gibi durmasına rağmen,  doğa ve hayvan hakları savunan manifesto tadındaki protest bir çığlık olarak tanımlayabileceğim romanı keyifle okudum. 
Daha fazlasını yazarsam, okuma niyeti olanın keyfini kaçırmak istemem, şu kadarını söyleyeyim, kitap, tam Olga'dan bekleyeceğim bir sürprizle bitti.

Kitap hakkında, daha uzun notlar olan bir yazıyı Sevgili Okul Arkadaşım yazmıştı, geçende. Buradan okuyunuz lütfen, tık!



Aynı sokak dönerken, güzellik uykuları sürüyor

Filmi internette aradım ve buldum, ancak filmin orjinali yoktu,  kötü seslendirilmişti, biraz izledim hiç keyif vermedi, orjinalini bulmak umuduyla izlemeyi bıraktım.
O esnada girdiğim Neflikş'de önüme çıkan başka bir filme takıldım. Geçen sene vizyona çıkan Eltilerin Savaşı'ydı seyrettiğim ve kendisinden bekleneni karşılayan bir "güldük eğlendik" filmi izlemiş oldum.


Pasta arzu eder misiniz?

Pazar gününün öğleden sonrasını, akşamüstünü sevdiğimiz bahçede, yurt dışından gelen torun/yeğen/kuzen/kardeş/yavru misafirimizle hasret gidererek geçirdik. Yemek, içmek de vardı, şarkı, dans ve kutlama da... 
Darısı buluşmayı bekleyen diğer hasret kalmışların başına!

8 yorum:

  1. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Ne güzel ki Olga, -genelden bakarsak- zor bir yazar gibi görünse de, sevenlerini biraz ters köşeye yatırsa da ki o ben oluyorum, lezzet olarak yanıltmıyor.:)

    Filmle ilgili olarak -bir başka gözden- şu sorunun cevabını arıyorum aslında: hikayesini gerçekten mi güzel anlatıyor, yoksa benim bir anıma denk geldi de mi bu kadar hoş bahsettim kendisinden. Çünkü ben direk filmin içindeydim, sevmesem bırakırdım, eleştirel bakamadım... O nedenle merakım, dilerim bulursunuz:)

    Arzu etmeyen çıkar mı ki?:) Bir sanat eseri gördüğüm, belki ama belki kıymak zor olabilir ki kıyıldığına göre bu da ihtimal dışı:)

    YanıtlaSil
  2. Olga'nın bahsettiğiniz kitabından uyarlanan filmi Spoor'u film festivalinde izlemiş, pek beğenmiştim. Şimdi elimde Koşucular var, daha başlamadım, ama sıradakilerden. Filmi de tavsiye ederim. Prodüksiyon da oyunculuk da iyiydi. Bir de Polonya'nın doğasına hayran olduydum. Kitapla karşılaştırma yapmadan, başlı başına bir film önerisi (çünkü kitabını okumadım). Sevgiler.. :)

    YanıtlaSil
  3. Sokaklar da, anlatım da ne kadar huzur verici :)

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Buraneros,

    Sevgili Mindmills Olga'nın kitabından uyarlanan filmi seyretmiş, bu bilgi üzerine aradım buldum, şimdi önce onu izleyeceğim. Sonra da "Herkes Ayağa Kalksın"ı orjinal dilinde bulup izlemek amacındayım. Ardından görüşlerimi yazacağım. :)
    Bir filmi sevmek ya da sevmemek, kişisel beğenimize bağlı bence. Seyirci bir filmi hangi nedenle sevmiş olursa olsun, o duygu ona ait. Birisi size, "o kadar da şahane değilmiş, nesine beğendin?" dese bile, önemli olan o filmle seyir anındaki alış verişiniz. Gerisi hava cıva! :))

    Pastaya gelince, evet görünüşü güzeldi, bol meyveli ve beyaz çikolatalı yapılmıştı, gayet lezzetliydi. Sizin gerçek bir pastasever olduğunuzu biliyorum, bir gün yolunuz İstanbul'a düşerse size Burgazada'daki Ergün pastanesinde -seviyorsanız- milföy ya da başka bir pasta ikram etmek sözü veriyorum. :)


    YanıtlaSil
  5. Sevgili Mindmills,

    Polonya sineması sevdiğim ülke sinemalardandır. Geçmişte festivalde seyredip tadı damağımda kalan ancak isimleri uçup gitmiş bir çok Polonya filmi var. Geçen sene izlediğim Cold War da unutamadıklarımdan, mesela.
    Spoor'u buldum, kitabı henüz bitirmişken izleyeceğim, denk düştü, teşekkür ederim. Ben de kitabı okurken, bir yıllık akış içinde doğa nasıl gözüküyordur acaba üzerinde düşünmüştüm, şimdi göreceğim. :)

    Koşucular, bambaşka bir kitap. Seversiniz veya sevmezsiniz. Okuyunca anlayacaksınız bu gizemli ifadeyi. :))

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Tülin,
    Yazdıklarımın size huzur vermesine memnun oldum.
    Sokaklarımız pazar sabahı gerçekten bomboştu, kargalar ve martılar bile pek gürültü yapmıyordu. :))

    YanıtlaSil
  7. aylardır canım çukulatlı kocaman bi yaş pasta çekiyor ama dışarıdan alıp yemeye çekiniyorum. evde mozaik pasta yapıp idare ediyorum :)

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Burcu,
    Güvendiğiniz bir pastahane varsa almakta sakınca yok bence. Çünkü çoğu pasta pişirilerek yapılıyor. Yine de evde yapılmış mozaik pasta lezzetli bir seçenek. :)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!