Salı, Ekim 06, 2020

LODOSLU GÜNDE ADA

 Adaya -ada derken Burgazada'yı kastediyorum, en çok sevdiğim o, çünkü- en son Mart başında güneşli bir pazar günü çocuklarla gitmiştik. Uzun bir yürüyüş yapmış, mimozaları seyretmiştik. O gün bilemezdik ki aylarca tüm sosyal yaşamdan uzak kalacağız, arkadaş yüzü göremeyeceğiz, değil ülke dışı, içinde bile seyahat edemeyeceğiz.

Aradan yedi ay geçtikten sonra, dün sabah henüz annemle kahvaltı yapıyorken arkadaşım B. telefon etti. "Hayırdır" dedim içimden, bu ara  aklımıza gelen daha çok ters bir şey olmuş olabileceği, ne yazık. B.ciğimin neşeli sesi "S. de burada hadi sen de gel, hava çok güzel, denize girebiliriz" diyordu, içim rahatladı. 
B.'ler ailecek her yaz Burgazada'da  ev kiralar, bu sene de zaten hiç bir yere gidilemeyince bahardan beri adadalar. Kaç defa çağırdı daha önce, bir cesaret edip gidemedim. Bu defa "haydi dedim kendime, tak maskeni, al kolonyanı, yürü git iskeleye, güvertede oturur gidersin işte." Üstelik günlerden pazartesi, giden hafta sonu gitti geldi zaten, vapurlar boş olur.

Pek güzel, yalnız evdeki hesap çarşıya uymadı, ardarda telefonlar, çözümlenecek sorunlar derken, hedeflediğim motorun saati kaçtı, arkadaşıma mesaj attım, "kusura bakmayın gelemiyorum". O sırada kızım aklımı çeldi, "neden vazgeçiyorsun anne, bir sonraki motora yetişirsin, ben seni iskeleye bırakırım". Yaşasın!



Yukarıdaki ada vapuru fotoğrafını daha sonra kıyıda otururken çektim. 
Motorda güvertede oturup hasretle denize, adalara bakarken, nasıl burnumun direği sızladı anlatamam, resmen ağlamaklı oldum.
Adaya inince arkadaşlarım kavuştum, sarılamasak bile aylar sonra oturup sohbet ettik, özlem giderdik.
Hava öyle sıcak, lodos öyle baygındı ki, onlar denize bile  girdiler. Sonbahar güya, yazdan kalma bir gün oysa.
Deniz sefasından sonra kıyıda oturup bir de mis gibi kızarmış palamut yedik mi? Ohh, daha ne olsun?




Yukarıdaki manzara, arkadaşımın evinden görülen Kaşık adası ve Heybeliada.
Size biraz anlatmaya çalışayım. Alttaki fotoğraf manzaranın sol tarafı, sonra üstteki görüntüyü sağa ekleyin, lütfen. 
Soldaki Kaşık adasının arkasında İstanbul'un Maltepe sahilleri ve yamaçlarındaki beton yapıları görmesek keşke... Kaşık adasının sağ ucunun arkasında Heybeliada uzanıyor. Heybeli'nin ilk tepesinde Ruhban Okulu binası var. Hemen sağında Heybeli'deki düzlükte beyaz beyaz evler görünüyor ki aynı beyazlık üstteki fotoğrafın sol ucunda da var. Evet, aynı bölge o da. Sonraki tepe ile daha büyük olanın arasından görünen beyaz büyük yapı eski Deniz Lisesi binası. Sonrası ormanlık alan.

Yemek sonrası çay içmek için eve doğru yürürken, çocuklara götürmek üzere Ergün pastanesinden milföy aldım, kısa ve güzel günün  kârlarından biri oldu.



Artık eve dönüş vakti. 
Lodos  bütün su buharını havaya dağıttı ve  neredeyse kış ikindisine benzeyen ışık var.
Burgaz'dan Kınalı'ya doğru gidiyoruz, aradan Yassıada ve Sıvriada gözüküyor. Sivriada açıklarında balıkçı tekneleri ve yelkenliler var.
Geride kalan adaya bakıyorum, önce sokak lambaları yanıyor, sonra evler ışıldıyor; uzaktan göz kırpan akşam ışıkları.  Adaya en sonunda gidebilmenin sevinci ile adadan ayrılışın hüznü birbirine karışıyor.
Karabataklar su üstünde yayılmış, uykuya geçiyorlar sanki.
Yakınlaşan büyük şehrin beton yapılarla kale görüntüsü olmasa keşke...

4 yorum:

  1. Ah çok özendim Ekmekçim, şu pandemi hayırlısıyla biterse sen, Funda, Zehra bir Burgaz yapalım inşallah...

    YanıtlaSil
  2. Leylakcığım,
    Ne güzel ne keyifli olur. Kutlarız pandeminin bitişini hem de...

    YanıtlaSil
  3. sanıırımm 12 sene önceydi..Ekmekçikızı tanıdım..Ah ne iyi yaptım..Gördüm ki 12 senedir aynı hiç değişmemiş..Selam olsun..Çok sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Kahve Zamanı,
    Blogumu 12 senedir tanımanız ne güzel bir haber, insan tanışmamış olsa da bu ifadelere eski dostları görmüşcesine seviniyor.
    Teşekkürler, sevgiler. :)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!