... az önce kahve yaparken balkondaki begonvilin bütün çiçeklerinin rüzgârla döküldüğünü gördüm. zamanı gelmiş demek ki...
sabah, oğlum kahvaltısını yaparken bulaşık makinesini boşaltıyordum. genellikle o kahvaltısını yaparken kendime mutfakta iş icat ediyorum, iyi oluyor arada laflıyoruz.
dün "queen's gambit"i bitirdim. digitalde dizi seyretme kültürü nasıldır, tam bilemiyorum. yeni yeni sardırdım bu uğraşıya. ben başlayınca bitirmek istiyorum, sanırım dizilere filmmiş gibi davranıyorum.
neyse işte konuya döneyim, diziyi bitirince satrançsever oğlumla bir görüş alışverişinde bulunayım istedim. "gerçek kişiler mi söz konusuydu, olayların hayatla bağlantısı var mıydı" gibisinden hafif magazin havalı bir konuşma oldu.
dizideki oyunculardan birini tanır gibi olmuş, neredendi tam çıkaramamıştım. imdb'de iz sürerek buldum, "aşk her yerde / love actually" filmindeki küçük oğlan çocuğu imiş, meğerse.
ben de oğluma bu keşfimi sattım. sonra o satrançla ilgili bir video izlemeye döndü, ben egzersiz yapmaya...
sabah saatleri öğlene yaklaşırken kızım aradı, sesi biraz keyifsiz çıkıyordu. sordum, iyi uyuyamadım dedi. aradığında mutfaktaydım, nasıl neşelendirsem acaba diye düşünerek bir yandan konuşup bir yandan salona doğru yürüyordum ki, ankara'ya giderken almayı unuttuğu bitkilerinden birinin çiçek açtığını gördüm.
çığlık atıp, ne gördüğümü anlatmaya başlayınca, o da biraz sevindi sanırım. sonra bitkinin çiçeğinin ve dibinde büyüyen taze filizlerin fotoğraflarını çekip gönderdim.
çiçek açmış dediysem kocaman bir şey aramayın, fotoğrafın tam ortasında duran minicik morumsu renk çiçeğimiz. ancak devamı gelecek sanırım, üstte daha minik bir yavru daha var.
sonbahar uzadıkça uzamışken, güneşli havalarda mümkün olduğunca annemi dışarı çıkarıyorum. istiyorum ki mahallede küçük turlar da olsa biraz yürüyüş yapsın.
bazen yakındaki parkta bankta oturup dinleniyor, nefesleniyor. yazın arkadaki ve bir üstteki sokaklara banklar konulmuştu, şimdi onlar yok yerinde, kaldırılmış.
oysa yaşlı insanların yürürken durup dinlenmeye nefes almaya ihtiyaçları oluyor. neden kaldırdılarsa?...
Bugün Antalya da soğudu, gün boyu yağmur yağdı, buraya yağmur yağınca pis, ıslak bir soğuk olur, insanın içine işler ama vaktiydi yani. Bugüne kadar neredeyse yazdı. Dün yalınayaktım, bugün çift çorap giydim yine ısıtamadım. Ayaklarım çok üşür nedense.
YanıtlaSilQuenns Gambit'i Ankara'da izlemiş ve çok beğenmiştim, kızın zerafeti de ayrı konuydu. Yazar Amerikalı satranç oyuncusu adamın (adını unuttum) Rus şampiyonu yenmesinden esinlenmiş. İyi de etmiş bence, sevdim zira. Sen "Rita"yı izlemiş miydin, izlemedinse tavsiye ederim.
"Bir Başkadır"ı bitirdim, bu kadar kavga etmeye ne gerek vardı düşünüyorum, beğenen beğenir, beğenmeyen dırdır edeceğine izlemez. Ben ilk iki bölümde olumsuzdum, sonradan açıldım. Müthiş bulmadımsa da beğendim. Şimdi "The Crown"a başladım ama sürekli izleyemiyorum senin tersine, ben filmleri de bölük pörçük izlerim internette. Sıkılıyorum uzun boylu oturmaktan, bir de dizim ağrıyor büktükçe.
Ay ne konuşasım pardon yazasım varmış, öper kaçarım Ekmekçim...
Leylakcığım,
YanıtlaSilAntalya ve Bodrum'un kış soğuğu için içe işler, dondurur derler. Rutubet etkisi midir, uzun süre sıcak havaya alışılmış olması nedeniyle ters tepen bir alışkanlık mıdır bilemiyorum. Kış geliyor artık.
Queen's Gambit'e gelince, oğlumdan aldığım uzman bilgisine göre, gerçek hayattta Amerikalı şampiyon (Bobby Fischer olsa gerek) Rus şampiyonu (Anatoli Karpov olmalı) hiç bir zaman yenememiş. 1975 yılında yapılacaak karşılaşmaya çıkmadığı için Fischer hükmen yenik sayılmış.
Daha sonra Karpov başka bir Rus Kasparov karşısında ünvanını kaybetmiş. Fischer bu defa Kasparov'la oyna(ma)mak için o kadar çok koşul ileri sürmüş ki, bu maç hiç yapılamamış. Hatta Fischer paranoyaklaştığı için KGB'nin kendisini kaçırmayı planladığını iddia eder olmuş.
Ezcümle, dizi çeşitli esinler taşısa da gerçek bir hayat hikayesi değil(miş). Bana daha çok eski Amerikan sineması tarzında bir his verdi, bir çeşit "zafere ulaşma" öyküsü gibi.
Kız gerçekten çarpıcı, güzel, zarif ve oyuncuların hepsi gerçekten satranç öğrenip, çekimlerde oynamışlar. Ben bir de küçük kızı etkileyici buldum. :)
"Bir Başkadır" için onca kıyamet kopunca, sonradan izleyenler biraz mesafeli kaldılar, bence. Beğenmeyenlerin ve bazı beğenenlerin diğerlerini tepelemeye çalışmasını covid yüzünden gerilen sinirlere vermek istiyorum. ;)
Crown'ı duyuyorum, bir ara bakarım belki. Rita eğlenceli gibi, bakayım ona da. :)
Ben de kucaklıyorum uzaktan uzaktan. :)
Bodrum'da mıydınız acaba? Begonvil denilince aklıma Bodrum geldi:)
YanıtlaSilİstanbul'da tam bir sonbahar havası, serin, bazen yağışli,bazen güneşli. Seviyorum bu halini,lodosun başağrıtan rüzgarındansa bu poyraz, soğuk da olsa, iyi geliyor.
Satranç ile ilgili dizi gerçekten güzeldi. Tabii ki Amerikan dizisi olduğu için Rus oyuncuyu dize getirmeden, hatta Rus halkının gönlünü almadan bitirmezlerdi:)
Başrolünde kadın kahramanlar olan dizileri seviyorum.
Kızıma bende her gün telefonda ne kadar çok iyi misin? diye soruyorsam artık, ''Anne ne oldu bir şey var da benim mi haberim yok'' dedi. Korka korka yaşar olduk bu aralar yine.
Bizim sahilde banklar duruyor zaten bank olmasa da herkesin sandalyesi yanında artık.
Selamlar.
Bugün sabah dayım Ankara'dan bir video göndermiş, köyümüze ilk kar düşmüş. Aaaa erken geldi bu sene derken Kasımda olduğumuzu hatırladım :) Şu korona zaman algılarımı yedi bitirdi.
YanıtlaSilOğlum izlemiş diziyi, anlata anlata bitiremiyor. Şimdi "Bir Başkadır"ı izliyorum, o bitince hemen başlayacağım ben de...
Mutlu hafta sonları diliyorum ♥
Sevgili Mehtap,
YanıtlaSilAhh keşke begonvil şehrinde olsaydım! Bodrum'da değilim, İstanbul'dayım. Bu sene balkonda begonvil yetiştirmeyi denedim ve gayet güzel oldu. Çiçeklerini döken o begonvil. :)
Doğrusu ben de İstanbul'un poyrazını lodosuna tercih ederim, poyrazımız üşütür ancak dinç tutar insanı.
Haklısınız, anne kaygısı katsayımız iyiden iyiye arttı bu aralar. Uzak veya yakın çocuklar için endişe duymamak elde değil, hele çalışıyorlarsa.
Sağlıklı günler diliyorum. :)
Şebnemciğim,
YanıtlaSilGerçekten zaman algılarımız değişti. Salgına göre tarihliyoruz pek çok olayı. merak ediyorum doğrusu, 2020 bitince başımız göğe erecek mi? ;)
Diziler oyalıyor insanı. Yine de film izlemeyi tercih ediyorum, sanki.
Mutlu bir hafta sonu diliyorum.:)
Ah o minnak çiçek açan, sürgün verenler beni de nasıl mutlandırıp hayata bağlıyor. Tam sizin yazıyı okudum, bir baktım bir senedir küskün sandığım orkidem sürgün vermiş almış başını gidiyor. Bir mutluluk bir gülümseme.. :)
YanıtlaSilSevgili Neslihan,
YanıtlaSilBu sene orkidelerim bana küsmekle kalmadı, tamamen terk edip gittiler. İki kez yeniden köklendirdim, olmadı tutmadı.
Ben de bu minnakla oyalanıyorum şimdi. :)
Bu arada, dün On Body and Soul'u izledim. Çok etkilendim ve sevdim. :)