Çarşamba, Temmuz 03, 2024

TANIDIKÇA DAHA ÇOK SEVİLEN ŞEHİR, PRAG

Dönüyoruz, oysa yapacak ne çok şey kaldı geride.
.......
Bakalım, belki yine geliriz.
Ben Prag'ı çok sevdim; keyfim yerinde, huzurlu bir keşif olduğu için, belki de.
.......

Prag görülmeli. Bazısı biraz tiyatro dekoru hissi aldığını söylüyor, bence değil. Tüm tarihi yaşanmışlığı bu kadar iç içe ve katmanlar halinde barındıran ve "şehir" olmayı başarmış bir kent az bulunur."

yazmışım Mayıs 2007'de, Eylül 2005'teki Prag gezisini anlatırken. 
Ardından köprülerin altından sular akmış, ben o geziye giderken küçük okul çocuğu olan yavrular koca insanlar olmuş, üniversite bitmiş, çalışma hayatı başlamış, evlilikle yeni bir hayat dönemeci alınmış ve o genç insanlar Prag'da iş bulmuş, çalışmaya başlamış. 

Geçen senenin baharında, yeni şehirlerine alışma çabasındaki genç çifti kızımla birlikte ziyarete gittiğimizde, mevsim bahardan çok kışa yakındı. Hep birlikte olmanın keyfini çıkararak şehri gezmeye başladık. Bir süre sonra onca sene önce gördüğüm, çoğunu unuttuğumu sandığım yerler yavaş yavaş hafızamda netlik kazanmaya başladı.

Bu defa araya giren zaman nedeniyle evlat hasreti ağır basınca, bir bilet ayarlayıp yola revan olmak şart oldu. Böylece Haziran'ın son üç gününü oğlum ve gelinciğimle birlikte geçirdik.  



Yolculuğun ilk günü daha bizim buradayken "Avrupa hava sahası üzerindeki ağır trafiğin neden olduğu operasyonel nedenlerle" olduğu söylenen iki saatlik rötarla başladı. İnişe yaklaşmışken kocaman buzdağlarına benzeyen bulutların etrafında tur atmaya başladık ve yarım saat gecikmeyle inince anladık, meğer o sırada Prag'da şiddetli bir fırtına ve yağmur seansı varmış.

Çocuklara kavuşmanın sevinci, havadaki endişeli zamanı çabucak unutturdu neyse ki. Biraz dinlendikten sonra mahalledeki Vietnam lokantasına yemek yemeğe gittik. 
Çek Cumhuriyetinde Avrupa'daki en kalabalık Vietnamlı grup yaşamaktaymış. Bu nüfus, komünist dönemde Kuzey Vietnam'dan Çekoslavakya'ya gelen Vietnamlılar ve sonraki nesillerden oluşuyormuş. Mesela bakkalların ya da mini marketlerin çoğunu onlar işletiyorlarmış.

Yukarıdaki yemek, Uzakdoğu mutfağına aşina olanların bileceği ramen tarzı, sebzeli, etli ve pirinç noodlelı bir tabak.



Yemekten sonra hava henüz aydınlıkken mahallede yürüyüş yapalım dedik. Yakınlarda açılmış yeni köprüden geçtik, biraz nehir manzarası izledik, biraz kocaman bir alandaki tarihi yapıda yer alan kapalı halk pazarının etrafında dolandık. 

Caddelerdeki binalar genellikle, yukarıdaki fotoğrafta görülen art nouveau tarzındalar. Eskiler ve modern görünüşlüler bir arada birbirine ters düşmeden sıralanıyor. Modern Sanat Müzesinin kafesine kadar yürüdük ve soluklanmak amacıyla meyvalı bira içtik, benimki elmalıydı. Adını duyunca, ilk anda tuhaf bir tat mı olur duygusunu verse de yanıldığımı ilk yudumda anladım, içtiklerimiz gayet lezzetliydi.



Yukarıdaki fotoğrafta, aynı zamanda bir kaplıca şehri olan Karlovy Vary'deki tarihi büyük hamamların ana yapısındaki galeriyi görmektesiniz.

Cuma günü için çocuklar  çok seveceğimi tahmin ettikleri bir faaliyet için işlerinden bir günlük  izin almışlar.  Sabah, karga kahvaltısını etmeden kalktık ve çok yakındaki Florenc'te bulunan otogara onbeş dakikada yürüdük. 
Hedefimiz ilk kez Prag'a gittiğimde de günübirlik ziyaret ettiğimiz ve "buradaki film festivaline katılmak, film izlemek ne hoş olur" diye düşündüğüm Karlovy Vary. 

Yolculuğumuz 2 saat 15 dakika sürdü, öyle erkenden şehre ulaştık ki henüz kırmızı halı hazırlıkları tam hızıyla sürüyordu.  Fakat o da ne? Gitmek istediğimiz hedef film Levan Akın'nın son filmi Crossing / Geçiş'e bilet kalmamış! 
Dediler ki, filmden bir saat önce gelin, davetli olup gelmeyenlerin ya da biletini satanların biletleri olur, alırsınız.

Öğleden sonraki filme kadar olan zamanda önce şehirde turladık,  kahve içtik ve festivaldeki bölümlerden birinde olan Senegal filmi Mandabi'yi izledik. 
Mandabi'yi seçmiş olduğumuz için hepimiz çok memnun kaldık. Filmi, 1968 tarihli olmasına rağmen, bir yandan her zaman son derece geçerli bir konuyu anlattığı için diğer yandan da Afrika sinemasının ilk önemli örneklerinden birisi olduğundan ötürü ilgiyle izledik, sonrasında üzerinde bol bol konuştuk. 

Öğleden sonra tam da kırmızı halı geçişleri başlamışken yeniden gittiğimiz gişede Crossing'e bilet bulunca keyfimiz iyice yerine geldi. Geçiş'de anlatılanın çoğunun İstanbul'da geçtiğini ve filmin yeğenini arayan teyze konulu ana temasının yanı sıra,  yabancı ülkede yaşamak, tutunmak bağlamında da etkileyici olduğunu söylemeliyim. 



Festivalin simgesinin festival binası girişindeki heykeli

Biz sinemadan çıktığımızda dışarıda kırmızı halı geçişleri tüm hızıyla sürüyordu. Çek ve dünya sinemasından pek çok ünlü sanatçı sırayla anons ediliyordu. 
Festival merkezini karşıdan ve biraz da yukarıdan -bir çeşit beleştepe!- bir yere konuşlanıp biraz seyrettik, ancak sıcak havada güneş altında daha fazla kalmamak için ağaç altı bir yer bulup birer soğuk dondurma yemeği tercih ettik. 

Dönüş otobüsüne dek vaktimiz var, acaba bir film daha mı izlesek yoksa çocukların daha önce denedikleri Gürcü lokantasına mı gitsek oylaması sonucunda karar oybirliğiyle Gürcü filmi sonrasına Gürcü lokantası yakışır olunca, gidip haçapuri ve hinkal yedik, film seyretmiş gözlerimizin bayramının yanında midemize de bayram ettirdik. 



Karlovy Vary'deki Beş Numaralı Kaplıca / Banyo Binası ve önündeki park

Karlovy Vary'den Prag'a dönüş otobüsünde zaman sabahtan daha çabuk geçti sanki. Hava bize göre çok daha geç karardığı için, otobüs penceresinden bakıp uzun süre akşamüstü güneşindeki kırları, ormanları, köyleri seyrettim. 

Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan ve yeni gün için enerji topladıktan sonra, tramvaya bindik ve Mala Strana / Küçük Mahalle'ye doğru yola çıktık. 
Hedefimiz, haritaya bakarken gördüğüm "burada gül bahçeleri varmış" diyerek merakımı belirttiğim yere Petrin tepesine ulaşmaktı. 
Meğer, benim nokta koyduğum bölgenin hemen yanında çocukların görmek isteyip henüz fırsat bulamadıkları Strahov Manastırı varmış. Böylece bir taşla çok kuş peşinde düşmüş olduk.




Strahovsky Klaster / Strahov Manastırı'nın geçmişi 1100 yıllarına dayanan ünlü kütüphanesinin tavan işlemelerinin görünüşü,

Pek çok manastırda olduğu gibi, burada da manastıra destek için üretim yapılıyor ve burada üretilen, satılan  biraların içilebildiği, yemek de yenebilen bir bira bahçesi var.
Manastır binası, bahçesi ve kütüphanedeki geziden sonra, Pivovar Strahov'da gölge bir masa bulunca oturup biraları tatmak ve bir şeyler yemek şart oldu.



Gül bahçesinin hemen yanındaki Stefanik Gözlemevi, 

Bira bahçesinden sonra, yüksek duvarlı bahçelerin yanından geçerek, böğürtlenleri ve çeşitli çiçekleri seyrederek Petrin tepesine ulaştık. 
Gül bahçesi -mevsimin kısmen geçmiş olması ve havanın sıcaklığından belki de- gözüme biraz zayıf göründü. 
Petrin tepesinin cazibe alanlarından birisi de Paris'teki Eiffel kulesinin bir çeşit replikası olan Eiffelovka. 63,5 metre yüksekliğindeki kulenin tepesine 299 basamakla çıkılıyor. Hava öyle sıcaktı ki, bizim çıkış parası ödememiz bir yana, her birimize kaç para verseler çıkardık konulu bir eğlenceden sonra, en akla yakın hareketin yakındaki Lanova finikülerine atlayıp aşağıya nehir kıyısına inmek olduğuna karar verdik.



Bizim bildiğimiz adıyla Aslan Asker Şvayk'ın bir duvar resmi,

Çek yazar Jaroslav Hasek'in yergi edebiyatının ünlü karakteri Şvayk'ı çocukluğumda okumuştum. Bundan 19 sene önce Prag'a ve Karlovy Vary'ye ilk gidişlerimde kamusal alanlarda daha çok Şvayk heykeli, hediyelik eşya dükkanlarında oyuncağı vb. gördüğümü hatırlıyorum. Anlaşılan yıllar içinde Çeklerin Şvayk'a olan ilgisi kaybolmuş.
Nehir kenarına inerken önce bol su içtik ve nefis dondurmalar yedik, nefeslendik.



Karlov Most / Karel Köprüsü / Charles Bridge tarihi 1300'lü yıllara dayanan süslü gotik köprüden bir ayrıntı

Prag'a gidenlerin mutlaka gördüğü tarihi yapılardan kale, kule, köprü üçlemesinden kaleyi bu defa uzaktan görmekle yetindim. 
Nehir kıyısındaki Kampa adasının bulunduğu parkta bir süre oturup dinlendikten ve Kampa müzesi bahçesindeki konser provalarına kulak verdikten  sonra, Karel köprüsünden yürüdük ve Stare Mesto / Eski Şehir tarafına geçtik.
Astronomik saat kulesinin ve Aziz Niclaus Kilisesinin de bulunduğu Eski Belediye  Meydanına ulaştık.


Günün dinlenme ve keyif anları, Meksika lokantasında akşam yemeği,

Akşam yemeğini çocukların Temmuz ve Ağustos aylarındaki doğum günlerinin ön kutlaması olarak Eski Şehir'in labirent benzeri sokaklarında döne dolaşa ulaştığımız bir Meksik lokantasında yedik.
Sonrasında artık eve ulaşıp dinlenmek üzere büyük tiyatro binasının yanından geçerek tramvaya bineceğimiz durağa ulaştık.



Mevsimin güzellerinden, Prag hayvanat bahçesi girişindeki ortancalar,

Pazar sabahına mahalledeki organik ürünlerle şık menüler yapan bir kafede kahvaltı yaparak başladık.
Sonra eve döndük, yanımıza sıcağa karşı tedbirlerimizi şapka, su dolu matara vb. alarak tekrar yola çıktık, bu defa hedefimiz Prag Hayvanat Bahçesi.
Tam da gelmeden önce gördüğüm bir haberde, Prag'da bir hayvanat bahçesi olduğunu ve nesli tükenmek tehlikesi olan hayvanları korumak için güzel işler yaptıklarını okumuştum. Meğer, bizimkilerin bu bilgiden haberleri yokmuş. 

Gerçekten gördüğüm hayvanat bahçeleri içinde unutamayacağım bir tanesi oldu, burası. Hayvanlar için en geniş alanları olan ve orada yaşayan hayvanlar için üretilen meyve sebze bahçeleriyle birlikte kocaman bir alana yayılan, düşünülerek  tasarlanmış güzel ve kocaman alanda günün dört saatini hiç durmadan yürüyerek geçirdik.

Akşamüstüne doğru pilimiz bittiğinde ve çok acıkmış olarak gittiğimiz Çek yemekleri yapan Lisku'da karnımızı doyururken, içimden tamam artık bu kadar gezmek dediğimi hatırlıyorum. Dolayısıyla hemen yakındaki Botanik Bahçesi gezmesini de bir sonraki sefere kısmetse diyerek bıraktık. 



Hayvanat bahçesindeki heykellerden birisi, doğa tanrısı Radegest'e aitti, ne kadar sert bakıyor değil mi?


Evet, bir yolculuğun daha sonuna ulaştık ve Prag şehrine, Křižíkova mahallesine veda zamanı geldi.
Dilerim sağlıkla geçen vakitlerde ve güzel günlerde tekrar gitmek, orada yaşayan canlarımla hasret gidermek imkanı yeniden olur.

Not:
Yine biraz uzun oldu bu yazı, sıkılırsanız fotoğraflara bakın geçin en iyisi.

14 yorum:

  1. Prag tam bir masal şehri. Fotoğraflar nefis. Gezi de dolu dolu geçmiş ne güzel. Film festivaline denk gelmek de pek keyifli. Unutulmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel şehir Prag, yerleşimi, nehirle içiçe oluşu, tarihi dokusu, doğal güzellikleri, her biri ayrı bir cazibe merkezi. :)
      Film festivali bonus oldu gerçekten. :)

      Sil
  2. Heyecanla beklediğim yazıyı büyük keyifle okudum <3 Gitmiş kadar oldum, bayılıyorum senin bu seyahat yazılarına zaten, umarım daha sık yazmak kısmet olur ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah C.ciğim, benden daha çok gezi yazısı okumak dileğin senin ağzından melekler kulağına inşallah diyeyim. <3

      Sil
  3. hasta olunası kareler biriktirmişsiniz insan Sevmesin de ne yapsın Prag ı şimdi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel şehir doğrusu, ancak birlikte gezilen canlarla daha güzel duygular bırakıyor. :)

      Sil
  4. ay hiç sıkılınır mı, ne güzel uzun uzun anlatmışsın. en çok meksika yemeğinde ve Karlovy Vary gezisinde aklım kaldı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Darısı başına Şulem, tekrar bir Prag ve üstüne Karlovy Vary diliyorum senin için. <3

      Sil
  5. Harika bir yazı, kalemine ve gezen ayaklarına gören gözlerine sağlık.

    YanıtlaSil
  6. Sıkılmak da neymiş, çok büyük keyifle okudum valla :) Harikasınız efenim.

    YanıtlaSil
  7. Hiç sıkılmadık, çok da güzel oldu, dilerim bize de kısmet olur...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin leylakcığım, amin. :) Çok da güzel olur, özellikle klasik üçlü; Viyana, Budapeşte, Prag. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!