Şarkı öyle der ya; "biz Heybeli'de heeer gecee meh-ta-ba çıkaardııkk..."
İstanbul'da adalar genellikle sonuna -ada takısı gelmeden isimlendirilir, Kınalı, Burgaz, Heybeli.
Büyükada'ya "Büyük" denmez oysa, sadece ona "Ada" denir.
Vardır bir hikmeti.
Bana gelince, Pazar günü Heybeli'de mehtaba çıkmadım ancak, gün boyu güzel bir gezi yaptım.
Heybeliada'nın birkaç ünlü yapısı var; Deniz Lisesi, Sanatoryum, Ruhban Okulu, Halki Palas...
Bunca zamandır adını duyduğum, uzaktan gördüğüm Rum Ortodoks Ruhban Okulu binasına, koridorlarındaki bir seramik sergisini gezmek üzere gittim.
Bahçe girişinde lavantalar karşıladı bizi, devamında asırlık zeytin ağaçlarıyla dolu ve çok hoş düzenlenmiş, manzaralı bir bahçe vardı.
Üstteki fotoğrafa tıklarsanız, soldaki zeytinin arkasında uzanan ve "adaboğazı" denilen Büyükada tarafındaki denizin maviliğini daha net görebilirsiniz.
Ruhban Okulu'un ana binasının arkasında, mor salkımlarla çevrelenmiş avlunun içinde küçük bir manastır var.
Manastır, okuldan daha eski bir yapı.
Arka bahçesindeki küçük mezarlıkta, önemli bir kaç dini şahsiyetin mezarlarının taşları var.
Manastırın sağ tarafındaki seyir terasından, denizin ötesinde yeralan Anadolu kıyıları gözüküyor. Ancak, güneş ışınlarının dik olduğu bir saate rastladığımız ve hava puslu olduğu için düzgün bir fotoğraf çekemedim.
Ruhban Okulu'nun koridorları.
İçinde öğrenci olmayan her okul gibi biraz garip kalmış, biraz hüzünlü sanki.
Eserleri sergilenen sanatçı Fatma Sağ Tunçalp, serginin adı "Dilmun'u Aramak".
Kullanılan malzelere çok değişikti ve malzemeye bağlı olarak ilginç, etkileyici sonuçlar alınmıştı.
Burada, sergi hakkında daha çok ayrıntı bulabilirsiniz. Tık!
Artık, iskeleye doğru yürüyoruz.
İskeleye yakın arka sokaklardan birinde bir eski ev.
Yakın zamana kadar o evde yaşayan bir bahçıvan varmı ve evin duvarlarına badana yapmak yerine, yazılarla donatmış.
Tıklayıp büyütürseniz, ışığın müsade ettiği kadarını okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz!